Daha bebekken annesiz kaldı. Tamamen onun dünyaya gelmesine yardımcı olan ebesinin insafına bırakıldı.
O da önce küçük bebeği bir cami avlusunda ölüme terk etti. Sonra yaptığı içine sinmeyince geri dönüp onu aldı ve çocuk sahibi olmak isteyen dul bir kadına sattı.
Adı önce Olga oldu, sonra Aysel Kısa…. Elbette böyle söyleyince kimse onu tanımaz ama o bu trajik hayatının gidişini bir şekilde değiştirdi ve Yeşilçam’ın en güzel, en ünlü yıldızlarından biri oldu. Hem de ölünceye kadar öyle anıldı. Tabii bir de eşine az rastlanır aşkıyla..
BÖYLE BİR HAYAT EN USTA SENARİSTİN BİLE AKLINA GELMEZ
Bu nefes kesen hayat öyküsünün kahramanı bir dönemin en ünlü oyuncularından biri olan Muhterem Nur. Hem yaşadıklarıyla hem filmleriyle hem de Müslüm Gürses ile sadece ölümün ayırabildiği aşkıyla hep konuşuldu.
Bundan üç yıl önce de yani büyük aşkı Müslüm Gürses’in ölümünden tam yedi yıl sonra ona sonsuzlukta kavuştu. Biz de sinema tutkunlarının hafızasına kör bir genç kızı canlandırdığı Üç Arkadaş filmiyle kazınan Muhterem Nur’u bir kez daha hatırlayalım istedik.
Takvimler 1932 yılını gösterirken bugünkü Makedonya sınırları içinde dünyaya geldi Muhterem Nur. Tabii o zaman adı bambaşkaydı. Hatta ona bir isim vermeyi bile kimse istemedi ilk başta.
ANNESİ EVLİLİK DIŞI HAMİLE KALINCA DEDESİ ONU MAHZENE KAPATTI…. O KARANLIĞIN İÇİNDE DÜNYAYA GELDİ
Zor hayatı o daha dünyaya gelmeden başlamıştı. Annesi henüz öğrenciyken evli olduğunu bilmediği bir öğretmeniyle romantik bir ilişki yaşadı. Hamile kaldı ancak ona sahip çıkan kimse olmadı.
Annesi Şira’nın hamile olduğunu öğrenince babası onu bir mahzene kilitledi. Muhterem Nur, penceresi bile olmayan bir mahzende dünyaya gözlerini açtı. Zaten doğumunun öyküsü de öylesine trajik ki!
Onun benzerine az rastlanan yaşam öyküsü sonradan bir kitaba da konu oldu. Kitabın adı da onun hayatının kilometre taşlarını özetler gibiydi: Ömrümce Ağladım.
Muhterem Nur, Hürriyet gazetesine verdiği bir röportajda nasıl dünyaya geldiğini anlatmıştı. Söylediğine göre camı ve penceresi olmayan bir mahzende dünyayla tanıştı ilk kez. Sonrasında da annesiyle birlikte o buz gibi mahzende yaşam savaşı verdi.
Annesinin durumu da trajikti. Evlilik dışı bebek doğurduğu için onu cezalandıran babası, yeni doğum yapmış olmasına rağmen kızına yemek vermiyordu. Genç kadının tek gıdası kız kardeşlerinin gizlice getirdiği yiyeceklerdi. Zaten annesi bu koşullara dayanamadı ve henüz 16 yaşındayken hayata veda etti.
DEDESİNİN İSTEĞİYLE CAMİ AVLUSUNA BIRAKILDI
Kendisi dünyaya geldikten sonra annesine doğumda yardımcı olan ebeyi çağırdı Muhterem Nur’un dedesi. O küçücük bebeği alıp götürmesini ve bir cali avlusuna bırakmasını söyledi.
Remziye adlı ebe bebeği aldı ve gerçekten de bir cami avlusunda ölüme terk etti. Fakat sonra yaptığından pişman olup onu çocuk isteyen bir dul kadına sattı. Ne trajik ki o kadın da çok uzun yaşamadı. Muhterem Nur henüz iki yaşındayken onu alan kadın öldü. Ondan sonra onu teyzesi yanına aldı. Fakat ondan sonra da hayatı sıcak bir yuvada geçmedi.
Muhterem Nur’un annesi çok genç yaşta öldü. Babasını ise hiç tanımadı. Zaten söylediğine göre tanımak da istemedi. Hatta yine aynı röportajda “dünyaya gelmesinin bir hata olduğunu” bile söylemişti Nur. Söylediğine göre bu hata ya kendisinindi ya da annesinin. Babasının bir fotoğrafını bile görmemiş Nur. Zaten görmek de istememiş. Evli olduğunu gizleyip annesini hamile bıraktığı ve genç yaşta ölümüne sebep olduğu için de onu suçlayan sözler sarf etti ünlü oyuncu o röportajda.
BİR KAMYON KASASINDA TÜRKİYE’YE KAÇIRILDI
Muhterem Nur, çocukluğunun bir kısmını Makedonda’ya geçirdi. O henüz küçükken teyzeleri Türkiye’ye göç etti. Onun Türkiye’ye gelmesi için ise birkaç yıl daha geçmesi gerekti. İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun günlerinde bir kamyonda Türkiye’ye kaçırıldı ünlü oyuncu.
Türkiye’ye geldiğinde Muhterem Kısa adıyla nüfusa kaydettirildi. Okul hayatı da zorlu geçti, dışlandı. Teyzesinin arkadaşına gittiği bir gün sokakta saklambaç oynarken tecavüze uğradı.
Nur şöyle anlatmıştı o dönemi de: “Saklambaç oynuyorduk. İnşa edilmekte olan duvara yüzümü dönüp saymaya başladım: “1-2-3…” Bir sessizlik oldu. Yavaşça arkama döndüm. Karşımda dev gibi bir adam gördüm. Tam bağıracakken, yüzüme sert bir tokat indirdi. Elleriyle ağzımı kapattı. Ne kadar çırpınsam da fayda etmedi. Henüz 12 yaşındaydım ve evet tecavüze uğradım. Balat hastanesinde gözümü açtım. Beni gecekonduları için toprak almaya gelen kadınlar bulmuş. Bir bakıyorlar, iki tane ayak, belden aşağı bir çocuk. Bayılmışım, herhalde kafamı taşa vurmuşum. Kendime geldiğimde çok utandım. Okula gidemedim.”
14 YAŞINDA İLK EVLİLİĞİNİ YAPTI…
Muhterem Nur, Eyüp’te ilkokulu bitirdikten sonra 14 yaşında yine aynı semtte bir dokuma fabrikasında çalışmaya başladı. Bu sırada bir subay ile evlendi ve bir çocuk sabihi oldu. Yeşilçam serüveni ise daha sonra başladı.
Nur, hayatını değiştiren olayların başlangıcını ise yine o röportajda şöyle anlatmıştı: ” Gazetede ‘artist aranıyor’ ilanını görmüştüm. Otobüse bindik, gittik. Ağa Cami önünde bir adamla karşılaştık. Bir sağıma bir soluma baktı, “Çok güzel burnunuz var” dedi. Korktum. Eyvah beni kaçıracaklar diye düşündüm. Adam dedi ki, “Ben sanatçıyım, senaryom var”. Ertesi gün giyinip tek başına film şirketine gittim. Ve filmlerde oynamaya başladım.”
Yaşadığı mahallede oturan sahne sanatçısı Yıldız Hanım’la Beyoğlu’na gittikten sonra büyülendi, arkadaşı Zeren’le ikinci kez gittiğinde de hayatı değişti. Gazetedeki ‘Artist aranıyor’ ilanı için gittiği Ağa Cami önünde karşılaştığı adam onu ilk filmine alarak yepyeni bir yol açtı.
SONRA SİNEMA SERÜVENİ BAŞLADI
Bu yolda da elbette önüne pek çok engel çıktı. Ünlü yapımcı, yönetmen ve senarist Memduh Ün’le yaşadığı aşk onu bir çıkmaza sürükledi. “Ayrılırsan şöhretin biter” diyen Memduh Ün’ün kendisini Ahmet Mekin’den, Kenan Pars’tan, Fikret Hakan’dan kıskanarak hırpaladığını anlatan Muhterem Nur, film kadrosuna alınmadığında gerçeklerle karşılaştı. Kadroya Fatma Girik alınmıştı ancak Muhterem Nur hiç üzülmemişti, çünkü ayrılmayı başarmıştı.
İlk film teklifini 1950’lerin başında Muharrem Gürses’ten aldı. Yıldızlar Revüsü filminde figüran olarak sinema hayatına 1951’de başladı. İkinci filmi ise 1952 yılında Osman Seden’in yönettiği “Kanun Namına”ydı.
Bu filmlerdeki adı Aysel Utku’ydu. Daha sonra Ümit Utku’nun önerisiyle Muhterem Nur ismini kullanmaya başladı. Boş Beşik, başrol oynadığı ilk film oldu. 1958 yapımı “Üç Arkadaş”, Muhterem Nur’u “yıldız” sınıfına taşıdı. Fikret Hakan, Salih Tozan ve Semih Sezerli gibi üç “dev” oyuncu ile başrolü paylaştı. Nur daha sonra sinemada umduğunu bulamayınca dansöz ve şarkıcı olarak sahne almaya başladı. Nur 1970’li yıllarda küçük gazinolarda ve turne ekipleriyle çalıştı.
TARTIŞMAYLA BAŞLAYAN BÜYÜK AŞK
Muhterem Nur ikinci evliliğini gazeteci-aktör Işın Kaan ile yaptı ve 1963 yılında ayrıldı. 1986 yılında Müslüm Gürses ile evlendi.
Muhterem Nur, rol aldığı filmlerin yanı sıra Müslüm Gürses ile yaşadığı dillere destan aşkla da hep gündemdeydi. Aslında Gürses henüz tanışmadan kendisi de şöhrete erişmeden Nur’un filmlerini izlemişti hatta ona uzaktan uzağa da aşık olmuştu. Muhterem Nur’un parlak zamanları sona ererken Gürses’in yükselişi başlamıştı. Nur, Gürses’in ‘Ben İnsan Değil miyim’ adlı şarkısını dinleyip dinleyip ağlıyor ama bu şarkıyı kimin söylediğini bile bilmiyordu.
Yolları 1982’de kesişti. İkisi de Malatya’daki bir gazinoda sahne alacaktı. Aslında bu teklifi Gürses kabul etmeyecekti ama Muhterem Nur ismini görünce kabul etti.
ÖLÜM AYIRANA KADAR BİRLİKTE KALDILAR
Öte yandan Muhterem Nur ise kendisinin Gürses’ten önce sahne olacağını öğrenince çok bozuldu. Ona inat repertuarından bir şarkı söyledi. Bunun üzerine sahnede münakaşa ettiler ve Gürses, Nur’a bir tokat attı.
Bu yaşananlar üzerine ertesi gün Malatya’dan ayrılmaya karar veren Nur, otelde Gürses’in odasının önünden geçerken onu yatağın üzerinde bağlama çalarken gördü.
Yanına gitti. Gürses, Nur’dan attığı tokat için özür diledi ve o an arkadaşlıkları başladı. İkisi de ailelerini erken yaşta kaybetmişlerdi, ikisi de çok yoksulluk çekmişti. Birbirleri ile tanıştıkları dönemde Muhterem Nur sinemadaki yıldızlığını kaybetmiş, Gürses de alkol sorunu ile uğraşıyordu. Birbirlerinin yaralarını sardılar. Müslüm Gürses’in 3 Mart 2013’teki ölümüne kadar ayrılmadılar.